6 Kasım 2014 Perşembe

Hayvan Yemek-Jonathan Safran Foer

Hayvan Yemek
Jonathan Safran Foer
Siren
350 sayfa

"Hayvan Yemek" ille de vejetaryen olun diye bar bar bağıran bir kitap değil. Kendine yandaş arayan bir tavrı, tercihleri değiştirmek isteyen katı bir dili de yok. Sadece sofralarımıza gelen farklı hayvan etlerinin, lezzetli(!) bir yemeğe dönüşene kadarki sürecinde neler olup bittiğine  dair bilinmeyen ya da göz ardı edilen meseleleri detaylı bir şekilde ele alıyor. Bir roman değil ama bir araştırma olacak kadar ciddi ve ukala da değil.
Sohbet havasında elde ettiği verileri ustaca okurlarına sunan Foer, hayvancılık sektöründe çalışan birkaç kişinin düşüncelerini de kitapta yayınlamış. "Bir hindi yetiştiricisinin anlattıkları ne kadar ilginç olabilir?", "Hayvan çiftlikleri beni alakadar etmiyor." "Ben et yemekten azla vazgeçmem. Bu kitapla da işim olmaz." gibi düşünceler bu kitabı okumanıza engel olabilir. Olmasın. Zira bu kitap et yiyen ya da yemeyen herkesi ilgilendiriyor ve bilinçlendiriyor. Yeni şeyler öğrenmek isteyen, çevreye ve doğaya bağlı kişilere şiddetle bu kitabı okumalarını tavsiye ederim. Ara ara istatistikler ve detaylar sizi yorabilir fakat öğrendikleriniz yanınıza kar kalacak. Emin olun.

"En büyük utanç ise ebeveyn olma utancıydı. Çocuklar bizleri paradokslarımız ve yalanlarımızla yüz yüze getirir; böylece teşhir ediliriz. Her soruya bir cevap vermeniz gerekir; Neden öyle yaparız? Neden böyle yapmıyoruz? "

"Acı veren bir yaşamın, acı veren bir ölümden beter olduğunu anladım."

"Bir insanı uykudan uyandırmak her zaman olasıdır ancak uyuyormuş gibi yapan birini hiçbir ses uyandıramaz."




2 Kasım 2014 Pazar

Bildiğin Gibi Değil-Rojin Canan Akın&Funda Danışman

Bildiğin Gibi Değil
Rojin Canan Akın-Funda Danışman
Metis / siyahbeyaz
312 sayfa

Bu kitap herkesin kaldırabileceği, her bünyenin taşıyabileceği bir kitap değil. Okurken çoğu yerde içiniz acıyor, boğazınız düğümleniyor.
"Nasıl, neden?" diye sorup durdum kendime kitap boyunca. O çocukların acıları, yok yere yitirilen, ezilen, hor görülen Kürt insanların hayatları bir düğüm oldu kaldı boğazımda.
En çok da hemen hemen her röportajda "Barışırız ama affedemeyiz." deyişleri yaraladı beni. Öyle ya nasıl affetsinler ki?
Konuşmadan, yargılamadan bir şekilde o insanların neler yaşadığını bilmek gerekiyor. Bir şekilde bu acıları tekrarlatmamak gerekiyor.

"Bildiğin Gibi Değil, iki genç araştırmacı Funda Danışman ve Rojin Canan Akın'ın, 90'lı yıllarda çocukluğu Güneydoğu’da geçmiş Kürt gençleriyle yaptıkları on dokuz söyleşiyi bir araya getiriyor.
Söyleşi yapılan gençler yoğun bir şiddet ortamında geçen çocukluklarını ve ilkgençlik yıllarını anlatıyorlar: "Kışlaya benzeyen okullarda" geçen, Türkçe bilmedikleri için bir çok trajikomik olay yaşadıkları, öğretmenlerden gerizekalı muamelesi gördükleri, zaman zaman ajanlık teklifleri aldıkları eğitim hayatlarını... Babalarının, analarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının gözlerinin önünde dayak yediği, öldürüldüğü, koruculuğa zorlandığı, evlerinin kurşun yağmuruna tutulduğu, "sevdikleri, değer verdikleri insanların tek tek kaybolduğu", kaybettikleri yakınlarının kavurucu özlemiyle dolu aile hayatlarını... Sokaklarda, "yanı başlarında sürekli birilerinin öldürüldüğü" bir ortamda, mayınların arasında oynadıkları ya da BM mülteci kamplarında geçen gündelik hayatlarını anlatıyorlar bize.
Politik söylemler tek tek insanların ne yaşadıklarını gizliyor, örtüyor. Bildiğin Gibi Değil, bu Kürt gençlerinin Batı'daki, büyük şehirlerdeki akranlarına bir iç dökmesi olarak okunmalı. Binlerce insan "çocukluğum sorulduğunda aklıma açlık, rezillik, sefalet, perişanlık, bombalar, savaş uçakları geliyor" diyecek haldeyse, bu gençlerin hemen hepsi "bana yaşatılanları affetmem mümkün değil ama barış mümkün, barış istiyorum" diyorsa, politik kaygılara değil vicdanlara hitap edecek gerçek bir barış ortamı kurabilmek için bu kitaptaki seslere kulak verilmeli."
Arka Kapak

Detaylı bilgi: http://www.metiskitap.com/catalog/book/5302

28 Ekim 2014 Salı

Har-Murat Uyurkulak

Har
Murat Uyurkulak
Metis Edebiyat
249 sayfa

Uzun zamandır adını sıkça duyduğum, kitap listemde sık sık göz göze geldiğim Murat Uyurkulakla tanışma şansını Har ile elde ettim. Hiç pişman değilim!

Har, Murat Uyurkulak'ın özgün, kıvrak ama özünde bir kadar da yalın dilini tam manasıyla kavramak için harika bir aracı. Uyurkulak'ın kurduğu yeni ama bir o kadar da sahici dünya aslında hepimize alttan alttan iğneyi batırıyor.

Yeniden isimlendirerek başka bir işleyişle ele aldığı ama özünü hiç yok etmediği dünya ve öteki dünya bu kitapta belki de daha iyi kavranılabilir.

Özellikle hepsini buraya yazmak istediğim, kitapta "hakikat kitabı" olarak geçen ve dörtlüklerden oluşan bölümü çok sevdim. 



Gelelim alıntılara;

"İnsanın kelimeleri örse yatırıp hakikati yamultma beceresine hayran olmamak mümkün değildi."

"Yapacak başka şeyi yok, okumak mağlupların işi."

"Bir panzer görünüyor sokağın ucunda, kan sığmıyor, panzer nasıl sığıyor sokaklara?"

" 'Seni böyle seviyorum.' diyenlerden kork. 'Öyle'nden tiksinmektedir zira."

"Ayıbı çıkar kitabından, ayıp, âlem külliyen ayıp olduğu için ayıptır."




26 Ekim 2014 Pazar

Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi-John&Brendan Freely

Galata,Pera,Beyoğlu: Bir Biyografi
Brendan-John Freely
YKY
256 sayfa


"Bu kitap bölgenin gelişimini ve sosyal tarihini Haliç'teki ilk yerleşimlerden Taksim ve çevresi ötesindeki son yerleşimlere kadar, sadece binaları ve onları inşa edenleriyle değil, katiller, mafya ve fahişelerden bankerler, diplomatlar ve sosyeteye, tüm sakinlerini de inceleyerek sokak sokak takip etmektedir."

Kitabın önsözünde yer alan bu paragraf, bizlere kitabın içeriği hakkında kısa ve öz bir açıklama yapıyor. Brendan-John Freely'nin ortaya çıkardığı bu eser, adından da anlaşılacağı gibi İstanbul'un en eski yerleşim birimlerinden olan Galata, Pera ve Beyoğlu'nun biyografilerini detaylı bir biçimde önümüze getiriyor.

Kitabın içinde yer alan detaylı mimari ve tarihi bilgiler, alıntılar, bu semtlere adını yazdırmış küçük insanların hikayeleri buram buram nostalji kokuyor. Özellikle bu bölgeye karşı özel bir merakı ve hayranlığı olan biri olarak, sürekli gördüğüm fakat tanımadığım yapıların özelliklerini, bilmediğim hikayeleri, kesişmeleri ve birçok bilgiyi okurken hem çok heyecanlandım hem de bu bilgilerle tüm Galata'yı, Pera'yı ve Beyoğlu'nu sokak sokak, karış karış yeniden gezmek istedim.

Bir alıntı postundan çok oku-yorum postu haline gelen bu yazıyı çok sevdiğim Sait Faik'in kitapta da yer alan bir sözüyle bitirmeyi uygun buluyorum.

İyi okumalar...



"Beyoğlu bir alemdir. Beyoğlu yaşayan, cıvıldayan, kaynaşan, rahatlayan, gülen, eğlenen, yalnızlığa çare bulan hem şıkır şıkır,hem koku gibi buram buram ışıklı nefis bir caddedir. Beyoğlu'suz bir İstanbul düşünülemez."

Sait Faik Abasıyanık 

20 Ekim 2014 Pazartesi

İklimler-Andre Maurois


İklimler

Andre Maurois

Engin Yayıncılık

244 sayfa


"Her zaman sonsuzluğu buradan başka bir yerde ararız; her zaman aklımız şu andaki olaydan ve şu andaki görünüşten başka yerdedir; yahut da her an ölümü bekleriz; sanki her an ölmek ve yeniden yaşamak değilmiş gibi.
Her an bize yeni bir yaşam sunulmaktadır. Bugün, şimdi, hemen biraz sonra,işte elde edebileceğimiz biricik şey."
ALAIN (Giriş sayfası)

"Yaşam bize sevgide alçak gönüllülüğün hiç de zor olmadığını öğretir. Bu yolda en zavallılarbaşarı gösterir de, en göz alıcıların emekleri boşa gidebilir."

"Çoğu kez bir kadının bize çektirdiği dayanılmaz acılar başka bir kadının bizi sevmesine ve mutsuz olmasına neden olur."

"Seven bir insan, sevdiği kadının duygularına karşı son derece duyarlıdır."

"İnsanın ruhuna giren kuşkular, dizi halinde yerleştirilmiş dinamitler gibi patlar ve bir aşkı birbiri ardınca oluşan patlamalarla yıkar."

Romancı-İpek S. Burnett

Romancı

İpek S. Burnett

YKY

272 sayfa


"Saf olmalı aşk, çocuksu. İnsanın ruhuna dokunmalı. Adamı daha iyi bir insan yapmalı. Adama baharı yaşatmalı, içine baharı getirmeli. Teselli etmeli. Bizim çevremizde, bu devirde aşk dediğimiz çok dolambaçlı bir oyun, sanki gurur oyunu. Sürekli bir hesaplaşma. Herkes birbirini deniyor. Bencillikler. Kıskançlıklar. Ardı arkası gelmeyen yalanlar."

"Ölüm hayatın kaçınılmaz sonu, ölümsüz hayat olmuyor. Her an onunla burun buruna, aldığımız her nefesin sonunda bir tehdit gibi bekliyor bizi aslında, ama farkında değiliz. Belki cahillik bizimki, belki de korkaklık."

"İtiraf edemezsin kalbinin tüm ümitlerini, tüm efkarını böyle bir anda. Sonra da hiç olmamış gibi davranamazsın. Vazgeçemezsin ağzından, kaleminden dökülen sözlerden. Hile bu. Yalan bu. Böyle yaşanmaz ki hayat dediğin. Kendine sadık kalmalı insan. Kendi doğrularına sadık. En önemlisi o."

"İyi yazarlar böyle oluyor işte. Adamlar adam olmasına, elleri nasırlı, sesleri tok. Ama farklı bir şey var bu sanatçı takımında. Bir yanları kadın, bir yanları adam, bir yanları çocuk, bir yanları baba. Gözlerini kapayıp bir yerlere gidiveriyorlar. Bambaşka bir dünya. Sonra kalemi alıp o dünyayı öyle bir yazıyorlar ki. Her rengi, her tadı, her duyguyu. Sen de okuyunca ta içlerine girivermiş gibi oluyorsun. O kadını, adamı, çocuğu, babayı tanıyorsun. Sonra bir bakıyorsun kendi içinde de aynı kadın, aynı adam, aynı çocuk yaşıyor."

"Pişmanlık kötü bir his. Kimseye de faydası yok. Kendine acıyorsun o kadar."



Üç Aynalı Kırk Oda-Murathan Mungan

Üç Aynalı Kırk Oda 

Murathan Mungan

Metis Edebiyat

391 Sayfa



"Aşk, birlikte yaşanmamış zamanları da ele geçirmek ister."

"Kimi önseziler, gerçeğin bilgisinden daha kesindirler. Zulüm kadar kesin."

"Hayat: Aşınan tırnak cilası..."

"Dünya, sanki var olmak için değil, kaybolmak için bulunduğumuz bir yer."

"Hayat, yalnızca zamanı kullanma bilgisidir, başka bir şey değil!"

"Doğru saklanmış duyguların,sağlam fikirler kadar yol gösterici olduğuna inanıyor."

"Erkeklik, yalnızca bir durumdur. Bir kişinin varlığıyla değil, ancak birçoğunun varlığıyla sağlanabilecek olan ümitsiz bir durum."

"Deneyimlerse, büyük ölçüde kaybetmekle kazanılıyor."

"Onlar ölümün hayatı var sanıyorlar. Belki ölümün kendine göre de olsa bir hayatı yoktur. Ölüm kendini de öldürmüştür belki..."